1960` lı yıllarda, mollusk fosil kavkılarında yaş saptamak amacıyla Hare ve Mitterer (1967) tarafından kullanılmaya başlanan amino asit`ler günümüzde jeokronoloji, kronostratlgrafi, paleoiklim ve arkeoloji gibi birçok araştırma dalında, özellikle Kuvaterner döneminin incelenmesinde yaygın uygulama alanı bulmuştur. Amino asitlerin yaş tayini özelliği, moleküler yapılarının epimerizasyon ve rasemizasyon reaksiyonlarına uygun olmasından kaynaklanır.
Bir fosil kavkımdaki diş izlerinden ortaya çıkan av-avcı gerçeği
Kireçtaşları kalsit, aragonit, Mg-Ca karbonat ya da dolomit şeklindeki karbonattan oluşur. Kalsit ve aragonit, kireçtaşlarında organik veya İnorganik kökenden türeyen iskeletsel ya da iskeletsel olmayan oluşuklar halinde bulunurlar. Organizmaların canlı haldeki hareketleri sonucu iskeletsel olmayan bileşenler meydana gelir, iskeletsel olmayan bileşenler arasında pelletier, blyoklastlar, intraklastlar ve giysili tane oluşukları bulunur. Bunlardan giysili taneleri ooidler, onkoidler ve pizoldler oluşturur.
Lületaşı, Roma döneminden beri bilinen bir süs taşıdır. Avrupa ülkelerinde deniz köpüğü adıyla bilinen lületaşının, dünya genelinde en çok Anadolu`da üretildiği düşünülmektedir.
Turmalin isminin nereden geldiği bilinmemekle birlikte, 1703`lerde Amsterdam` da bulunan kuyumcuların sarı renkli zirkon mineraline "Turmalin" ismini vermesiyle kullanılmaya başlanmıştır, Turmalin bilimsel anlamda en ilginç mineraller arasındadır. Çok çeşitli renkler göstermesi nedeniyle gemolojide (süs taşı bilimi) diğer süs taşlarına göre önemli bir üstünlük sağlamıştır, iki veya daha fazla renklerde bulunan turmalin kristalleri bulunur, Bu çift renklilik gemolojik olarak oldukça dikkat çekicidir. Ayrıca lifsi şeklide oluşan bazı turmalin kristalleri kabaşon (kubbeşekilli) tarzında kesildiği zaman "kedi gözü" etkisi gözlenir.
Cam homojen bir madde olup rast gele bir molekül dizilimine sahiptir. Cam temelde belirli bir kristal yapıya sahip maddelerin eritilmesi ve soğutulmasıyla üretilir. Ancak soğurken atomlar düzensiz olarak dizilirler, Böylece cam görünüşte katı olmasına rağmen atomik yapısı gereği sıvı karakteri sunar.
Ötrofikasyon; özellikle göl ve nehir gibi su kaynaklarında, fosfor ve azot gibi besin tuzlarının artışına bağlı olarak organik maddelerce zenginleşmesidir.
Bütün canlılar gibi bitkilerde, İçinde bulundukları fiziksel, kimyasal ve biyolojik koşullardan etkilenir ve ortama göre özel davranışlar sergiler. Bunun sonucunda bitkilerde bazı değişiklikler meydana gelir Ortama en iyj uyum sağlayan bitki türleri, diğer türlere oranla daha bol ve sağlıklı olur. Bazı türleri morfolojik ve fizyolojik değişikliğe uğrarken bazıları da ortamda tamamen yok olurlar, Bir çok bitki popülasyonu da toprakta yüksek dikeyde bulunan metallere rağmen, büyüme ve gelişme (metalle toleranslı olarak) yeteneğine sahiptir, Bu özellik tarımsal formlarla birlikte yabani formları da kapsar.
Akarsular, yerin maksimum eğimini izlemekten çok yılan kavi eğriler (menderes ÇN) oluşturma eğilimindedirler. Kuzey yarımküredeki akarsuların, yatağın özellikle sağ tarafını aşındırma eğiliminde olmalarına karşın, güney yarımküredeki akarsular ise tersi yönde davranırlar (Baer Yasası), Bu olguyu açıklamak için pek çok girişimde bulunulmuştur.