Yüzlerce yıldır kadınların gerdanlarını süsleyen altının, tarihin akışı içindeki gizemli öyküsü devam ediyor. İnsanoğlunun onu elde etmek için yüzyıllardır verdiği çetin uğraş ve kullandığı yöntemler, yine insanoğlu tarafından hoyratça silinmekte olan tarihin sayfalarında saklı.
Suda yaşayan bu hayvan hiçbir zaman karada yürümemişti, ama 365 milyon yıl önce İrlanda`daki bu çamurlu sığ suda dört ayakla yürüyerek bu taşlaşmış ayak izlerini bırakmıştı. Dünya`daki yaşamı sonsuza kadar değiştirebilecek evrimde bu olay bir dönüm noktasıdır. Bu izler ve bulunan son fosiller bilim adamlarına yaşamın ne zaman ve nasıl karaya geçtiğini yeniden düşünmeye zorlamıştır
Doğu Afrika`daki insansı (hominid) ayak izlerinin keşfi insan kökenlerinin araştırılmasını yeniden şekillendirdi. Şimdi, korumacılar narin izleri yok olmaktan kurtarıyorlar.
Yerlerine yenileri konamayacak değerleri doğal ortamında koruyamamanın hesabını insanlık ailesine ve gelecek kuşaklara verirken zorlanmayacak mıyız?
Damaklara tat veren, camilere çini olan siyah renkli haliç çamuru, bugün her türlü kirleticiler nedeniyle özelliğini kaybetmiştir. Eskilerde bahçeleri, bostanları ve dereleri ile meşhur olan Haliç`i, şimdilerde kokan suyu ve taşlaşmış yapılarıyla seyretmekteyiz.
Ege Denizi`nden Hazar Denizi`ne ve Kafkaslar`dan İran Körfezi`ne dek Eskitaş Çağısonu-Bronz Çağı geçişinde (günümüzden 14000-6000 yıl önceleri arasında) el-aletleri yapımında obsidyen yaygın biçimde kullanılmıştır.
Dünya üzerinde yaşayan insanlar dağlarla ve onları oluşturan kayalarla ilgilenmekten hoşlanır, adeta onlarla içiçe yaşarlar. Ancak her insan, kayaları sadece bir kaya olarak, olduğu gibi görmekte ve buna göre davranmaktadır. Bazılarına göre kayalar, sadece yeryüzü üzerindeki birtakım çıkıntılar şeklinde algılanırken; diğer bazılarına göre ise kayalar, ilahi varlıkların efsanevi veya ruhani görünümleri ya da içsel duyguların birer ifadesidir. Ancak iki grup insan, çoğunluktan farklı olarak, dağların ve kayaların kendilerine ne anlatmak istediğini çok iyi bilmektedir.
Atom ağırlığı 137.36 olan baryum (Ba2+) elementi doğada sülfat (SOV), karbonat (CO3), kalsiyum (Ca2+), alüminyum (Al2+), silisyum (Si) gibi anyon ve katyonlarla bileşik yapmış ve karışmış olarak bulunur. Bunlardan sülfatla yaptığı bileşik, en çok bulunan baryum mineralidir ve barit (BaSCb) olarak bilinir.
Diğer doğal kaynaklar arasında özel bir yere sahip olan su, yaşamın temel kaynağıdır. Aynı zamanda su, daha yüksek kalitede bir yaşamın sürdürülebilmesi, ekonomik ve sosyal gelişme için en önemli maddedir.
İnsan yaşamını sürdürmekteki başat kaynak olma özelliği ile `su`, tarih boyunca çeşitli uygarlıklar tarafından kontrol altına alınıp yaşamsal gereksinimlerini karşılamak için kullanılmıştır. Bir yandan nehirlerin akışlarının yıldan yıla ve mevsimden mevsime büyük değişiklikler göstermesi öte yandan yağışların düzensizliği insanlığı mevcut su kaynaklarını kimi mühendislik teknikleriyle biriktirmeye ve çoğaltmaya yöneltmiştir.
Dünyanın birçok bölgesinde zaman zaman katastrofik etkileriyle trajik sonuçları olan heyelanlar, gerçekte başarılı bilimsel ve teknik çalışmalarla önemli oranda önlenebilir ender doğal olaylardır
Günümüz teknolojisine rağmen, bir çığın kesin oluşum zamanını belirlemek henüz imkansızdır. Ancak, bu yönde yürütülen çalışmalar ile çığ oluşum anının yakınlığı konusunda saptamalar yapılabilmektedir.
Jeolojik depremler noosferde, anlam kürede de depremler yaratır, yaslandığımız yerkabuğunun sağlamlığından duyulan kuşku, oturduğumuz evin başımıza çökebileceği düşüncesi, anlam kürede dayandığımız tabanın ve zeminin zayıflamasına sarsıntılara açık olmasına yol açar.
Deprem, diğer doğa olaylarıyla karşılaştırıldığında, gerekli önlemler alınmadığı taktirde çok büyük yıkıcı etkisi nedeniyle afet haline dönüşen, dolayısıyla insanoğlunun, karşılaştığı en şiddetli doğa olayıdır. Bu nedenle, depremlerin önceden tahmini, her zaman toplum tarafından talep edilen bir olgu olmuştur.
250-300 yıl gibi göreceli olarak daha uzun aralıklarla tekrarlanan büyük depremleri üreten fayların geçmişteki davranışlarını inceleyen ve gelecekteki deprem tehlikesini belirleyen bilim dalına PALEOSİSMOLOJÎ adı verilmektedir. Deprem üreten diri faylar boyunca hendek açma yöntemi, paleosismolojinin en çok kullandığı yöntemlerinden biridir. Bu yöntem, yüzey kırığı oluşturmuş eski depremlerin genç çökeller içindeki izlerinin araştırılıp bulunmasına dayanır.