İlk önce Astronomi Evrenin merkezinde olma lüksümüzü elimizden aldı ve bizi evrendeki küçücük bir nokta haline getirdi, sonra Jeoloji Dünyanın sadece bizim için özel olarak yaratılmadığını ve Tanrı`nın gazaplarıyla şekillenmediğini gösterdi ve en son olarak da Biyoloji bilimi Tanrı`nın son çocukları olmadığımızı ve yalnızca doğanın yap bozunda bir parça olduğumuzu yüzümüze vurdu.
Dünyada yaşamın ortaya çıkmasına neden olan kimyasal evrim süreci ve günümüzdeki yaşam zenginliğine ve çeşitliliğine uzanan biyolojik evrim süreci içinde, denizlerde çeşitli canlı grupları gelişmiş ve birbirinden son derece farklı yaşam şekilleri ortaya çıkmıştır; Önce tek hücreliler, ilkel organizmalar, bitkiler ve daha sonra omurgasızlarla birlikte, omurgalılar da kendilerine dünya üzerinde yer bulabilmişlerdir.
Jeolojik zaman içerisinde belirli bir hayvan grubu yaygın hale geçer ve tür sayısı bakımından büyük bir açılım göstererek çoğalır. Dünya`da yaşadığı tahmin edilen 2.000.000 hayvandan 1.200.000`ini bünyesinde bulunduran eklembacaklılar (Arthropoda) dalma ait hayvanlar bugün için atmosferin belirli katmanlarından deniz tabanına ve toprağın çeşitli zonlarına kadar her yere yayılmışlardır.
Bir deniz kenarında ıslak kumların üzerinde telaşla oradan oraya koşan bir yengeci düşünün veya sahilden denize doğru biraz gidip suyun içindeki midyeleri ve ona benzer yumuşakça hayvanların hareketlerini belli bir süre izlediğinizde değişik yönlerde farklı amaçlar için ortam şartarına göre hareket ettiklerini görürsünüz. Islak bir zemin arayışı telaşı içinde olan yengecin kuma kendini gömmesi ve kum içinde hareketleri, su içinde delici bir midyenin kapaklarım yukarı getirip plankton avlanmak amacıyla avcı şeklini alarak kum zemine gömülmesi, günümüzde nasıl izler bırakıyorsa geçmiş jeolojik devirlerde yaşayan omurgalı veya omurgasız hayvanlar da belli yaşam izlerini taşlara işlemişlerdir
Genel olarak geçmişte neler olup bittiğini günümüz dünyasına anlatmaya çalışan Jeoloji bilimi içinde gelişen farklı disiplinler ve dallar bu amaca yardımcı olurlar. Paleontoloji ve Mineraloji geçmişi anlamamıza yardımcı olan önemli çalışma alanlarıdır. Herhangi bir canlının bir yerde öldüğünü veya başka bir canlı tarafından öldürüldüğünü düşünün. Ölen canlının vücudu zemine düşer ve o canlıyı günümüze taşıyan fosilleşme süreci başlamış olur. Bir canlının fosilleşebilmesi için uygun ortam şartların oluşması gereklidir. Jeolojik devirlerde deniz, göl ve karalarda yaşamış olan canlılar öldüklerinde yumuşak kısımları çürür, sert kısımları olan kabukları (kavkılar), iskeletleri, dişleri, bitki artıkları deniz veya göl dibinde sedimanlar içinde gömülerek, günümüze kadar korunabilirler.
Uydu görüntüleri, insanlara pek çok amaç için yardımcı olan çok güçlü bir araçtır. Jeoloji, meteoroloji, oşinografi, ziraat-şehircilik, haritacılık, çevre ve askeri amaçlar ilk akla gelen kullanım alanları olarak sayılabilir. Uydu görüntülerinin sağladığı olanaklardan her geçen gün daha fazla yararlanılmaktadır. Uydu görüntülerinin jeolojide nasıl kullanıldığım incelemeden önce, uzaktan algılama kavramım, uydu görüntülerinin ne olduklarım ve nasıl elde edildiklerini genel olarak özetlemekte yarar var.
Kent kavramı, tarihte ortaya çıkmış uygarlıkların yükselişi ve çöküşü ile yakından ilişkilidir. Çok eski bir kavram olmasına karşın, dünyada kentleşme hareketi sanayi devrimi ile birlikte 19. yüzyılda başlamış, sorunları ile günümüze kadar gelişerek devam etmiştir. Kentlerin oluşmasının ön koşulu; insanların varlıklarını sürdürmesi ve barınma ihtiyacıdır, insanlar üzerinde bulundukları mevcut topografyayı kendi gereksinimlerine uygun olarak tamamen değiştirmektedirler.
Kurşun (Pb), M.Ö. 6500`den beri insanlar tarafından kullanılan ilk metallerden biridir. Simyacılar kurşunun en eski metal ve satürn gezegeni ile ilişkili olduğuna inanmaktaydılar. Roma imparatorlarının simgelerini taşıyan kurşun pipolar, yapılan kazılarda ortaya çıkartılmıştır. Ayrıca Musa`ya indirilen ikinci kitap olan Exodus`ta da kurşundan bahsedilmektedir. Kurşunu çömlek sırlaması için de kullanan eski Mısır kralları zamanından kalan kurşun boruları Mısır`da bulunmuştur.
Gaz hidratlar, doğal gaz olarak da bilinen büyük miktarlardaki metan gazı ve deniz suyunun birleşimiyle oluşan, buz kristaline benzer doğal yapılardır.