"Ekmeğini taştan çıkaran/kazanan insanlar..." hem mecazi, hem de gerçek anlamıyla emeğe saygı ve işin zorluğunu ifade etmek için kullanılan bir deyimdir. Bu kavramın gerçek anlamını daha da arttıracak en önemli husus doğal taşları tanımaktan geçer. Öncelikle doğal taşlara sadece "para" gözüyle bakılmamalı, hoyratça harcan(a)mayacak ve tamamen tüketilmemesi gereken bir jeolojik miras olarak da görülmelidir. Ekmeğini taştan kazanan tüm meslektaşlarımızın bu doğal kaynakların daha verimli kullanılabilmesi için Sektörde daha çok söz sahibi olması dileğiyle...
Güzel eserler için doğal taşlara ihtiyacımız var; bununla birlikte geride kalan araziyi ve sonraki kullanımları da dikkate almak lazım. İşletmecilere ve denetleyici yetkililere duyarlık çağrısı yapmak bir toplumsal görevdir.
Hızla değişen dünyada önemli olan benliğini korumak ve ayakta kalabilmektir. Vakıflar, taşın dayanıklılığı ile kültürün birleştiği ve böylece kalıcılığın sağlandığı eserlerin kaynağıdır...
Bizden milyonlarca yıl önce oluşmuş taşları elimize alıp yontmak, onlara düşüncelerimizdeki, hayallerimizdeki şekilleri vermek, yontarak o malzemeye şuur ve kimlik yüklemek gibi bir iddiamız var ki, bu da egonun aktif olduğu bir mecra olsa gerek... Taşı yontmak işine kaptırdıkça kendinizi de yonttuğunuzu hissediyorsunuz...
Taşlar, belki de somut dev eserlerden daha çok "Somut Olmayan Kültür"ün gelenek ve göreneklerinin anlatımında sözcük olarak en çok yer bulan temel yapı malzemeleridir.
Doğal taşların ziyaretçilerle buluştuğu yerlerdir Jeoparklar. Birlikte yerel kalkınmaya hizmet ederler. Bu yazıda UNESCO doğa koruma programları ile birlikte jeoparkların yol haritası sunuluyor. JEMİRKO`nun sloganı "kentlere doğal kimlik, her ilde jeopark"
Doğal taşlar, tonlarca ağırlığıyla bazen bir sanat şaheseri bazen de bir mühendislik eseri olarak su kanalı yapmak için hem havaya kaldırılıyor, hem de oluk halinde şekillendiriliyor. M.S. 2. ve 3. Yüzyılda yapılan Tyana su kemerleri, bilinçsizce tahrip edilmesine rağmen, günümüzde kısmen ayakta kalan kısımlarıyla bile görkemli bir şekilde Tyana antik kentinde (Kemerhisar-Niğde) hala göz alıyor.
Doğal taş kullanılan yapılarda eğer farklı bir estetik gözünüze çarpıyorsa, bilin ki bunun nedeni kayraktır...
Kültürel miras yapıları, sahip oldukları ihtişamlı görünümlerini ve günümüze kadar ayakta kalmış olmalarını, estetiğin ve dayanıklılığın simgesi olan doğal taşlara borçludur...
Denizli traverteni doğal taş piyasasında bir markadır. Dünya`nın gözbebeği Pamukkale`de adeta adıyla özdeşleşmiş güncel örnekleri oluşurken, daha yaşlıları ise Denizli ekonomisine can katmaktadır
Petrografide "ofikalsit" olarak adlandırılan bu mermerler, bindirme tektoniği ve bunun kayaçlarda neden olduğu kırıklarda dolaşan hidrotermal akışkanların ürünüdür. Elazığ Vişnesi, tanınırlığına bağlı olarak, 1970`lerde köy evleri ve bahçe duvarlarında yapı taşı olarak kullanılmaktan çıkmış, günümüzde Dünya`nın sayılı mimari projelerinde kendine yer edinmiş bir konuma yükselmiştir.
Yeşil, insanlığın tutkulu rengidir; sulak alanları, çayır-çimenleri, mutluluğu ve cenneti temsil eder. Yeşil renkli doğal taşlar da bu temsilde yerini almış, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de aranır olmuştur.
Antik dönemlerden buyana taş yapıların vazgeçilmezi olmuştur "Bayburt Taşı"... Bazen bir Romalı`nın elinde bir kale surunda duvar taşı, bazen de gayri-müslim bir ustanın elinde kilit taşı olmuştur bir köprüye... Ama günümüzde, bölgede yapılan camilerin vazgeçilmezi olmuştur...
Aniden bastıran yağmur sokak taşlarının üzerindeki tozu yıkıyordu. Temizlenen taşların gerçek renkleri ortaya çıkmaya başladı, gri... Şehrin üzerindeki gri bulutlara nazire edercesine çıkmıştı koyu yeşile çalan gri renkleri, kaldırım taşlarının... Yeşilimsi siyah piroksen kristalleri gözle seçilebiliyordu artık. Yağmurlu bir günde teslim oldu Trabzon, havadan ve yerden griye... Yeşilse yine arada kaldı göz kamaştırırcasına. Bu "Trabzon Grisi"nin hikayesi...
"Son yıllarda düzenlenen uluslararası kongre, sergi ve fuarların katkısıyla doğal taş ürünlerinin Maden ihracatı içindeki payı %50 lere ulaşmıştır..."