Müzeler, geçmiş ile gelecek arasındaki köprülerdir. Bir doğa tarihi müzesine girdiğinizde kendinizi Yerküre`nin milyarlarca yıllık jeolojik öyküsü içinde hissedersiniz. Müzedeki her bir obje, mesela varlığından bile haberdar olmadığınız ve belki bugün yaşamayan pek çok canlının fosil kalıntısıyla da taş parçası diyerek ayrıntılarına bakmak için zaman ayırmadığınız bir mineral veya kayaç parçası size kendi hikâyelerini anlatmak ve binlerce, hatta milyonlarca yıl öncesine götürmek için sessizce bekler. Bu sessiz bekleyişe karşılık verip, 4,5 milyar yıllık öyküyü dinlemek istemez misiniz?
İTÜ Maden Fakültesi`nin üst kat koridoru, ömrünü "kayalardaki gizli gerçeğe" (1) adamış olan Prof. Dr. İhsan Ketin`in isminin verildiği bir "Doğa Tarihi Müzesi"ne ev sahipliği yapar. Prof. Dr. İhsan Ketin jeoloji mesleğine o kadar sadık ve o denli hayrandır ki Prof. Dr. Hamit Nafiz Pamir`in bu işi icra edenler için söylediği "Açık havada, çıplak tabiatın sinesinde çalışma hakkı her meslekte yoktur. Jeologlar daima genç kalan insanlardır. Birlikte geçirilmiş bir dağ başı, bir çadır altı hayatının bize verdiği bir arkadaşlık sevgisi vardır ki, bizleri diğer mesleklerde olduğundan daha fazla birbirimize bağlar." tümceleri adeta İhsan Ketin`deki bu meslek aşkını tanımlamıştır. Anısına saygıyla...
Doğa Tarihi Müzeleri, Doğanın, toplumun ayağına sunulduğu kurumlardır...
Ülkemizin dinamik jeolojik geçmişinin yanı sıra biyolojik çeşitliliğinin bir sonucu olarak bitki ve hayvan türleri bakımından göstermiş olduğu zenginliklerin bir kısmının tanıtılmasına ve insanımızın doğa bilincinin gelişmesine katkı sağlayan bu müze birçok bakımdan model olabilecek içerik, kapsam ve yönetim sistemine sahiptir.
Hızla yok olan canlı ve cansız doğal çeşitliliğin korunması için yapılacak çabaların belki de en etkilisi, insanları doğal çevre hakkında bilinçlendirmek ve neleri kaybediyor olduğumuz konusunda bilgilendirmektir. Kültürel ve bilimsel anlamda gelişmiş uygar ülkelerin bilimsel ve kültürel olgunluk simgesi olan doğa tarihi müzeleri de geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurarak toplumlara doğa/çevre bilincini kazandıracak en önemli kültürel ve bilimsel kurumlardır.
Türkiye`nin ulusal anlamda kurumsal bir çatı altında kurulan ilk Tabiat Tarihi Müzesi, MTA Genel Müdürlüğü bünyesinde 7 Şubat 1968 tarihinde kurulmuş, yeni binasına ise 2003 yılında taşınmıştır. Müzenin sergi salonlarında, Türkiye`nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden derlenmiş hepsi birbirinden önemli ve değerli 5000`i aşkın örnek bulunmaktadır.
Fransa, yüzden fazla doğa tarihi müzesi bulundurmasıyla Avrupa ülkelerinde lider konumdadır. Bu müzelerin kuruluşu bir taraftan bilimsel malzeme ve bilgilerin birikimi, diğer taraftan da devletin siyasi yapısındaki değişimlere paralel olarak toplum eğitimine verilen önemle gerçekleşmiştir.